Bu Blogda Ara

Powered By Blogger

13 Mayıs 2017 Cumartesi

Sis ve Gece

SİS VE GECE






Herkese merhaba arkadaşlar, umarım iyisinizdir, ben çok iyiyim...



Okunması gereken kitaplar bölümümüzde bugün Ahmet Ümit'in güzel eseri ''Sis ve Gece''yi inceleyip değerlendireceğiz...

Her fırsatta söylediğim gibi hiçbir eser okunmalı veya okunmamalı diye değerlendirilmemelidir, her esere saygı gösterilmelidir...



Neden ''Sis ve Gece'' ?







Türkiye'de polisiye edebiyat denince ilk akla gelen isim olan Ahmet Ümit'in ''Sis ve Gece'' ilk baskısını 1996 yılında yaptı. O günden bugüne 45 baskı yapan ve polisiye türünün ülkemizde yaygınlaşmasına vesile olan bu roman basit, anlaşılır, bol katmanlı olmamaya özen gösteren, dolayısıyla da okur tarafından kolayca hazmedilen bir kitap...

Kitapları Almanya, Avusturya, Kore ve Yunanistan’da ilgi gören usta yazar Ahmet Ümit’in ‘Masal Masal İçinde’ adlı kitabı Kore’de, ‘Sis ve Gece’ isimli eseri Almanya’da ‘Beyoğlu Rapsodisi’ Yunanistan’da, ‘Kukla’ adlı romanı ise Fransa’da yayımlandı. Ve yazar hakkında, gazetelerde övgü dolu çok sayıda makale yer alıyor...




Daha detaylı olarak konusu bölümünde anlatacağım...









Sis ve Gece ilk olarak 1996 yılında Cem Yayınevi tarafından baskıya girmiştir. Son baskısı ise Everest Yayınları tarafından 2016 yılında yapılmıştır...


Girişte görmüş olduğunuz kapak tasarımı en son baskıya aittir. Girişteki kapak tasarımında puslu ve ıssız bir sokak bulunmaktadır, tam da içeriği gibi. Hemen yukarıda ki kapak tasarımında ise bir boğucu bir mavi ve bir pencere kenarında duran telefon ve aksesuarlar vardır...

Romanın toplam sayfa sayısı 265 sayfadır...





Peki ''Sis ve Gece''nin Konusu Nedir












Arka kapağında şöyle yazıyor; aniden kaybolan genç bir kız: Mine... Âşık olduğu kızı arayan bir mit görevlisi: Sedat. Yasak bir aşk. İstihbarat örgütünün içindeki entrikalar. Askerlerle, sivillerin çatışması... Günümüz İstanbul'undan renkli insan portreleri. Karanlık sokaklarda soluk soluğa bir koşuşturma. Örgüt evlerine düzenlenen baskınlar, yargısız infazlar, kayıtlara geçmemiş ölümler. Kayıtlara geçmemiş ölümlerin parçaladığı yaşamlar... Türkiye'nin yakın geçmişine insani bir bakış...


"Bakışlarımı konağa çeviriyorum. Görenlerde korku ve ürperti uyandıracak bu bina bana hüzün veriyor. Onu daha önce hiç görmemiş olmama karşın aramızda çözümleyemediğim bir bağın varlığını hissediyorum. Bahçedeki çürümüş yapraklara basarak binanın kapısına doğru yürüyorum. Kanatlı demir kapının üstünde, yer yer çatlamış mermer alındaki kabartma dikkatimi çekiyor. Kabartmada ilk seçtiğim bir yıldız oluyor. Yıldızın hemen altında, namluya benzer bir başka şekil var, bunun bir tabanca olduğunu anlamakta gecikmiyorum. Tabanca kabzasının altına bir de yarım ay oyulmuş. En yukarıda yıldız, altında bir tabanca ve kabzasının hemen ucunda bir yarım ay. Bu amblemi bir yerlerden hatırlıyorum ama çıkaramıyorum." 


Roman, MİT’de görevli Sedat isimli baş karakterimizin vurulma anından sonra yaşadığı hayal dünyası ile başlıyor... 

Sedat, evli ve iki küçük kızı olan bir MİT görevlisidir. Aynı zamanda aşık olduğu başka bir kadın daha vardır: Mine. Uzun süre birlikte aşklarınız tadını çıkarmış, fakat sonra aralarına başka bir adam girince Mine'in Sedat'a olan tüm ilgisi silinip gitmiştir.



Romanın ana karakterleri; Sedat, Mine, Fahri, Amca, Cuma, Sinan, Gülizar hemşire'dir...



Her şey, Mine'in ortadan kaybolmasıyla başlar. Mine'nin Sedat'tan sonraki sevgilisi Fahri, eski bir yasa dışı örgüt üyesidir. Fahri, Mine'nin önceki sevgilisinin bir polis olduğunu bilmektedir. Mine'nin kendisini terk etmesini kendine yediremeyerek kızı kaçırıp bir zarar vermiş olabileceğini -belki öldürmüş bile olabileceğini- düşünür. Mine'den sonra kendini de öldüreceğini düşündüğünden 'o beni öldürmeden ben onu öldürmeliyim' mantığıyla hareket eder ve hapisten izne gelmiş olan eski bir arkadaşı ile birlikte Sedat'a bir saldırı planlar. Fahri'in babası eski ve kıdemli bir askerdir. Fahri üye olduğu örgütteki faaliyetlerinden dolayı hapise girdiğinde, bir görüş günü sırasında kendisini ziyarete gelen babası eski askeri Cuma ile karşılaştığında oğlu Fahri'yi Cuma'ya emanet eder. İşte Cuma'ya Fahri'ye planladıkları saldırı sırasında yardım etmesi de bu şekilde olur. Saldırı sırasında Sedat'a bir kurşun isabet eder, Fahri ise Sedat'tan gelen bir kurşunla olay yerinde hayatını kaybeder...


Hastaneden çıkar çıkmaz daha tamamen iyileşmeden Mine'yi aramaya başlayan Sedat, başlarda Fahri'in onu kaçırdığını düşünse de sonraları bu düşüncesinde yanıldığını öğrenecektir. Hem bir istihbaratçı hem de aşık bir adam olarak aramalarını sürdürdüğünden işler onun için kat kat daha zordur, ilerleyen zamanda ise içinden çıkılmaz bir hale gelir. Bir yandan Mine'yi ararken bir yandan da yeni gelen müsteşarın yürüttüğü sorgulamalarla başa çıkmaktadır aynı zamanda...


Arayışları sırasında Sedat, Fahri'nin dosyasında en yakın arkadaşı Sinan'ın da eskiden kendiyle birlikte örgütte olduğunu, beraber hapise girdiklerinde örgüt ile görüş ayrılıklarına düştüklerinden örgütten atıldıklarını öğrenir. Sinan'ın şimdi bir kitapçı dükkanı vardır ve düzenli olarak 'Hurufat' adında bir dergi yayımlamaktadır. Hapiste örgütten atıldıktan sonra kendini tamamen edebiyata vermiştir. Sedat bir yolunu bulup Sinan ile konuşur. Fahri'nin planladığı saldırıda ona yardım edenin Cuma olduğunu da bu konuşma sırasında öğrenir. Sinan'ın öğrendiği bir diğer şey ise Mine'nin hamile olduğudur. Bebek muhtemelen Sedat'tandır. Bu haber onu çok şaşırtır, yeni bir olasılık ile baş başa bırakır: Mine kürtaj sırasında ölmüş olabilirdir. Bu çok çok zayıf bir ihtimal olsa da, araştırmaları sırasında Mine'nin kürtaj için gittiği hastanede kendine yardımcı olan Gülizar Hemşire'nin örgüte yardım eden bir kadın olduğunu, Mine kürtaj sonrası Gülizar Hemşire'nin evine gittiğinde Sedat'ın gözlemci olarak katıldığı bir operasyonda yine kendi tarafından vurulduğunu öğrenir. Evden kaçan iki kişiye rastgele ateş açmış, birini vurmuştur. Vurulan kişi pek bir hasar almamış, hızla olay yerinden kaçmıştır. Demek ki vurulan Mine'dir. Tüm bunları öğrenmesiyle suçluluk duygusu ile boğulan Sedat için her şey daha da karmaşık bir hal almaya başlamıştır. Bu bilgi Sedat'ı çok farklı teorilere götürür. Hem bu soruşturmayı yürütmek, hem suçluluk ve pişmanlık duygularıyla boğuşmak, hem de karısı ve kızları ile ilgilenmek çok zorlaşmaya başlamıştır. Kitabın geri kalanını ise okuyucunun hayal gücüne bırakıyorum. Okuduğunuzda sonu sizi şoka uğratacak...



Baştan sona okuyucuyu heyecan verici ve bitmez tükenmez bir maceraya sokan kitap, her Ahmet Ümit kitabında olduğu gibi şaşırtıcı bir sonla bitiyor. Bu kitapla farklı bir dünyaya gireceksiniz, bittiğinde etkisinden kurtulmanız ise çok zor olacak...



Sis ve Gece kitabı En iyi polisiye romanlar listesinde yer almaktadır.







Bizi instagramdan takip edin 👉  İnstagram.com/birsozyazarim





AHMET ÜMİT

Ahmet Ümit'in bugüne kadar, 13 roman, 5 öykü, 1 şiir, 1 deneme, 3 masal'ı bulunmaktadır...

İlerleyen günlerde diğer güzel polisiye romanlarını da inceleyip sizlere anlatacağım...





AHMET ÜMİT





''Sis ve Gece''den Alıntılar




 ''...Bütün aşklar er ya da geç aynı sonla yüzleşmek zorunda kalmazlar mı?..''
Sis ve Gece - Ahmet Ümit 





"...İnsanın başına her türlü felaket gelebilir" diye ekliyor. "Ama en kötüsü bu felakete kendisinin neden olması..."
Sis ve Gece - Ahmet Ümit 









''...Ömrümün kalan kısmını hiç yakınlık duymadığım biriyle nasıl geçirebilirdim?..''
Sis ve Gece - Ahmet Ümit 






"...Her aşık, sevdiğini kaybetme kaygısını taşır..."
Sis ve Gece - Ahmet Ümit 





''...Ama aşkta eşitlik olmaz ki zaten. Bazen kefelerden biri, bazen de öbürü ağır basar. Aslına bakarsanız genellikle hep aynı kefe ağır basar ya...''
Sis ve Gece - Ahmet Ümit 















AHMET ÜMİT






''Sis ve Gece''ye  Kişisel Yorumum;

  • Romanın dili sade anlaşılırdır, akıcı bir üslup ile yazılmış ve bir polise roman olmasından dolayı olay örgüsü sürükleyicidir...
  • En iyi polisiye romanlar listesinde yer almaktadır...
  • Sedat’ın sorguladığı insanların hayat hikâyelerinin ayrıntılarıyla anlatılması ve bunların ardından bu ayrıntıların aslında konu ile alakasının olmadığının öğrenilmesi, okuyucuyu meraklandırma amacından saparak; sayfa doldurmak için yazılmış diye düşünülmesine ve okuyucunun ilgisinin dağılmasına neden oluyor...
  • Ahmet Ümit, toplumsal düzeni savunan bir insanın serüveninde, bu amansız yabancılaşmayı, yalnızlaşmayı dile getirir...
  • "Sis ve Gece"de, suç ya da cinayet, kurguyu tamamlayan, gerilimi tırmandıran birer dekor ya da motif olarak yer almaz romanda. Suç, insan yazgısı üzerinde trajik sonuçlar doğuran bir öğe olarak boy gösterir...
  • Seçtiği mekânlar ve insan ilişkileriyle İstanbul’un tarihten beri süregelen karmaşık etnik yapısına da işaret eder "Sis ve Gece"...
  • Türkiye kültürünün en özgün renklerinden olan bu insanların son yıllardaki yaşamı trajik bir biçimde aktarılır...
  • Daha çok değerlendirilecek, konuşulacak yönü var ama ben kısaca size ''okuyun'' diyorum...
  • Her edebiyat severin kütüphanesinde bulunması gereken bir eser...
  • OKU👌👌👌



👇
Öneri; Bunu okuyan buna da okuyor. Tıklayınız.












Sosyal medya:

Blog Yazarı Coşkun Soylu;



👉 instagram.com/csknsylu   👈

👉 twitter.com/csknsylu   👈




Diğer yazılarım için;




2 yorum:

  1. kitapları kolayca mobil cihazıma indirip otobüste yolculuk ederken rahatça okuyabiliyorum bu site sayesinde. herkese tavsiye ederim. www.ekitaplar.xyz

    YanıtlaSil